Makarnanın uzun tarihsel yolculuğu, her yerde anlatılan gibi 1292 yılında Marco Polo ile Çin’de mi başlamıştır yoksa Marco Polo’nun Kubilay Han’ın yanında kaldığı 17 yıl sonunda Türkler’den mi çıkmıştır tam olarak net değil. Ama şu bir gerçek ki ortaya çıkışına sebep kim olursa olsun, makarna tarihimizde bir efsaneye dönüşmüş. Bir yanda Orta Asya’nın en lezzetli, en bereketli durum buğdayı, diğer yanda buğdayı efsaneleştiren Anadolu’nun maharetli insanı. Ayşe teyzenin erişte makarnası, Fadime ninenin yumurtalısı… Yani bizim topraklarımızın, bizim emeklerimizin en çeşidi bol harmanı… İşte tam da o ellerin hüneri, o ellerin doğallığı Anadolu makarnası… Selva Makarnası…
Gelelim makarna ve İtalya ikilisine. Aslında söylenecek pek de bir şey yok. Sonuç olarak en mükemmelini biz yapıyorsak kökü ister Çin’den gelsin ister Pekin’den… İster İtalyan keşfetmiş olsun ister Alman…
Ve tabii bu kadar geleneksel olarak benimsediğimiz bu lezzet deryası yiyecek de zamana ayak uydurdu. Ve annelerimizin tencerelerindeki domatesli ve salçalı sosların, “bu gün de peynirli olsun” diye tencereye boca ediverdiğimiz yarım kalıp beyaz peynirin yerini, kendini dünyaya açmış makarnamızın gelişim serüvenini tamamlayan ilginç ve enfes soslar aldı. Yani makarna küreselleşme serüveninde büyük bir adım attı…
Makarnanın bu her kesime hitap eden önlenemez yükselişine ise en nefis destek her zaman olduğu gibi SELVA’dan geldi. SELVA bize durum buğdayının en doğal, makarnanın en leziz halini armağan etti. Yurdumuzun eşsiz tatları hak ettiği değeri alsın ve bu tat sofralardan hiç eksik olmasın diye…